29 Aralık 2011 Perşembe

Tapınak Şövalyeleri Tarikatı ve Türkçe Kaynakların Eleştirisine Giriş...



Dünyanın önde gelen Tapınak Tarikatı Tarihçisi Malcolm Barber, örgütün faaliyetlerine ilişkin en önemli bilgi kaynağı olan "ana arşivin" toptan yok oluşunun, ciddi tarihçiler için büyük bir kayıp olduğu kanaatindedir. Buna karşın söz konusu durum: "...Gizli bilim ve gizem meraklıları için dizginsiz spekülasyonlara alan, sayısız yayına da fırsat tanıyan büyük bir nimet..." olanağı yaratmıştır ona göre(1) Türkiye kitap piyasası, Barber'in görüşlerini haklı çıkartan eşsiz örneklerle doludur. Türkiye'de son on yılda ortaya konulan çok sayıda kitap, Tapınakçıları anlama amacını taşıyan okurun hevesini kursağında bırakacak düzeyde yetersizlikle; bu bir tarafa yanlış yönlendirmelerle doludur. Tarihsel perspektiften, asla kanıtlanamamış bir Tapınakçı-Masonluk dizgesinin işlenişindeki anlaşılamaz ısrar, toplumsal tepkiyi olumsuz yönde biçimleyen ucuz popüler kültür ürünlerinin doğuşuna imkan tanırken, Tapınakçıların Masonluk kurumu aracılığıyla yaşadığı şeklindeki yanlış kanının yaygınlaşması sonucunu doğurmuştur..

Birkaç tane de olsa olumlu örneklerden başlamakta fayda vardır. Kabalcı Yayınevi tarafından Şubat 2006'da piyasaya sürülen ve dünyaca ünlü İngiliz Tarihçi Malcolm Barber'in imzasını taşıyan "Tapınak Şövalyelerinin Tarihi-Yeni Şövalyelik", konuya ilgi duyan bir okuyucu için eşsiz bir fırsattır. Kitap, önsözde Barber tarafından da belirtildiği gibi, yazarın henüz Türkçe'ye çevrilmemiş bir diğer kitabı "Trial of the Templars" - Tapınakçıların Yargılanışı'na eşlik edecek bir rehber kitap niteliğinde tasarlanmıştır. (2-) Kitap, Tapınak Şövalyeleri Tarikatı'nın kuruluşu ve feshedilmesi sürecinin anlatıldığı ilk sekiz bölüme ek olarak, ortadan kaldırılma sürecinin ardından gelişen ikincil tarih yazımının eleştirel bir incelemesini içeren dokuzuncu ve son bölümden oluşur. Yapıt ayrıca, çok sayıda resim ve çizimi de içeren yapısıyla, süreci anlamaya çalışan okuyucu ve araştırmacılar için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.

Konuya bir tarihçi ciddiyeti ve disipliniyle yaklaşan bir diğer kitap "Tapınak Şövalyeleri" isimli çalışmadır. 1999 yılında Dost Kitabevi tarafından piyasaya sürülen kitabın yazarı P.P. Read aslında bir romancıdır. Bununla birlikte yazarın arkasında Profesör J. Riley-Smith gibi haçlı seferleri ve askeri tarikatlar konusunda dünyanın en önemli uzmanlarından birisi bulunmaktadır. Buradan hareketle yazarın "spekülasyonları" bir kenara bırakarak tarihi gerçekleri ortaya çıkarmak amacı büyük değer taşımaktadır. Yazarın ana ekseni, Yahudi Kralı Süleyman döneminde yapılan Tapınaktan hareketle sürecin incelenmesi üzerine oluşur. Hıristiyanlık dininin doğuşunu "Yeni Tapınak", İslam'ın doğuşunu da "Rakip Tapınak" isimli bölümlerde inceleyen yazar, ilk Haçlı seferi sonrasındaki fetih hareketini ise " Tapınak Geri Alınıyor" isimli bölümde değerlendirir. Read'e göre, Tapınak bir simge olarak büyük değer taşımakta ve Tapınak Şövalyeleri Tarikatı, bu simgeyle sağlıklı bir şekilde ilişkilendirilemediği sürece yeterince anlaşılmasına imkan bulunmamaktadır. Read'in kitabı yer yer hatalar içerir. Örneğin 246. sayfada Büyük Üstat Thomas Berard'ın mektubunu taşıyan Birader Amadeus'un yolculuğunun, 13 gün sürdüğü belirtilir. Ancak söz konusu yolculuğun 13 hafta sürdüğü biliniyor. Bununla birlikte söz konusu hatanın dizgi yanlışlığından kaynaklanmış olması muhtemeldir.Nitekim söz konusu süre yararlanılan kaynakta süre 13 hafta olarak bildirilmektedir. Birkaç önemsiz hata dışında Read'in yapıtı okuyucu ve araştırmacılar için büyük bir değer taşımaktadır. Kitabın sonunda Tapınak Şövalyeleri Tarikatı'nın Büyük Üstatları ve görev sürelerine ilişkin bir de ek bölüm bulunmaktadır.

Mehmet Deniz Öz'ün “Tampliyeler-Tapınak Şövalyeleri” isimli çalışması, Tapınak Tarihi'ni kurgusal yaklaşımlardan arındırma ve “doğru bir tarihsel” tablo kurma bağlamında değerlidir. Bununla birlikte VIII. Bonifatius ve V. Clemens arasında yer alan Papa Benediktus'un, XI. olarak nitelenmesi ya da savunma sırasında, Tapınakçıların (12 Mayıs yerine) 11 Mayıs'ta yakıldığı şeklinde hatalar yer almaktadır. Yazar, Tapınakçılar ile Masonluk arasındaki doğrudan ilişkiye yönelik kesin yargıları reddetmekte, tarikatın yıkılmasının ardından yaşayıp yaşamadığı sorununu da dikkatle ele almaktadır. Tapınakçıların gerçek tarihini merak eden okuyucular için en önemli Türkçe kaynaklardan birisi olan Tampliyeler, yazarın kendi yayınıdır. Kitap, Tiglat Matbaacılık tarafından, 2006 yılında basılmıştır.

Prof. Umberto Eco'nun "Foucault Sarkacı'nın" ilk baskısı Can Yayınları tarafından 1992 yılında piyasaya sürülmüştür. Kitap, kurgusal bir metnin düzeyinde değerlendirildiğinde "eşsiz"dir. Bununla birlikte Tapınakçılar konusuna yönelmiş ciddi bir tarihçi ya da araştırmacı için bir takım tehlikeler içerir. Casaubon, Belbo ve Diotallevi isimli üç İtalyan entellektüel-yayıncının, Tapınakçılar ile başlayan ve gizli bilim disiplinlerine yönelen araştırmalarından çıkan sonuçların sürüklediği ilginç noktalara dayanan kurgunun özü, Tapınak Şövalyeleri'nin yakılma öncesinde gizlice örgütlenerek yeraltında varlıklarını devam ettirdikleri ve ardından Masonluk kurumu aracılığıyla yeniden kurumsallaştıkları saptamasıdır. Bununla birlikte, gidişat "gizli örgütler", mistik yöntemler, pozitif bilim-ezoterik disiplin çatışmaları takip edilmesi zor bir entelektüel bütün ile karışır yapıtta. Çok sayıda isim, tarih, olay ve felsefi dizgenin bir araya geldiği "Foucault Sarkacı" Tapınakçılara yönelik kısmi bilgiler de içermiyor değildir. Ancak ilke olarak kurgusal bir eserin, ciddi bir tarih eserine kaynak teşkil etmesi mümkün değildir. Bu anlamda Türkçe'deki çoğu yapıt, Foucault Sarkacı'ndan, yer yer doğrudan alıntılarla doludur. Bu sapmalar, Eco'nun kahramanlarının " önemli olanın Tapınakçıların tarihini anlamak değil, onu yaratmak" olduğunu söyleyen kahramanlarına paralel olarak düşünülmelidir.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük ses getiren "Da Vinci Şifresi" kitabının ana tezleri, üç yazar tarafından kaleme alınan "The Holy Blood And The Holy Grail" isimli araştırma kitabına dayanır. Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry Lincoln'un imzasını taşıyan kitap Türkçe'ye Ocak 2004'te, Nokta Yayınları tarafından "Savaşçı Keşişler Tarikatı-Tapınak Şövalyeleri" ismiyle çevrilmiştir. Çok sayıda kaynaktan yararlanmalarına rağmen yazarların ulaştığı sonuçlar, alabildiğine zorlama ve tarihsel anlamda doğrulanabilirlikten uzaktır. Tapınak Şövalyelerinin Cathar sapkınlarıyla bağlantılandırma, tarikatın kuruluş tarihinin 7-8 yıl önceye kaydırılması ve Sion Tarikatı'nın hamiliği gibi konulardaki saptamalar doğruluktan uzaktır. Bununla birlikte tıpkı "Foucault Sarkacı" kitabında olduğu gibi, bu eserden de çok sayıda Türkiyeli yazar yararlanmakta ve bu kaynaktan hareketle yeni kitaplar oluşturmaktadır. Kitap bir yönüyle, "Da Vinci Şifresi'ni" esinleyen kaynağın birinci elden incelenebilme imkanını vermesi açısından yararlıdır. Bunun ötesinde, İsa ve Meryem evliliğinden doğan soyun izinin sürülmesi, kitabın temel amacı oluşu itibariyle, Tapınak Şövalyeleri Tarikatı ile çok az ilgilidir. Sion Tarikatı'nın soyu koruma işlevi ve günümüze dek uzanan etki alanı kuşkusuz heyecanlı bir bütün oluştursa da ciddi tarihçiler tarafından dikkate alınmamıştır. Nitekim yararlanılan çok sayıda kaynağa ve referans bolluğuna rağmen, ortaya çıkan sonuçlar inandırıcı değildir. Bu bağlamda, kitabın "Kutsal Kan ve Kutsal Kase" şeklindeki orjinal isminin "Tapınak Şövalyeleri" şeklindeki çevirisi, olasılıkla yayınevinin popüler okuyucunun tarikata yönelik ilgisini çekme çabasına bağlanabilir. Nitekim serinin diğer iki kitabında da benzer bir yöntemin izlendiği görülür.Yazarların bir diğer çalışması "The Temple and the Lodge", aynı yayınevi tarafından "Tapınak Şövalyeleri-Mabet ve Loca" ismiyle 2004 senesi içerisinde defalarca baskısı yapılacak şekilde piyasaya sürülmüştür.  Yine Nokta Kitap tarafından Ocak 2005'te piyasaya sürülen "The Messianic Legancy" orjinal isimli üçüncü kitap ise, kapakta "Tapınak Şövalyeleri" üst başlığıyla "Mesihin Mirası" şeklinde sunulmuştur. (3)

Dost Kitabevi tarafından piyasaya sürülen bir diğer kitap, Fransa Ulusal Arşiv Dairesi'nde görevli olarak çalışmakta olan Regine Pernoud tarafından tarafından yazılmıştır. "Tapınak Şövalyeleri" ismiyle çevirisi gerçekleştirilen kitapçık, Eylül 2005'te piyasaya sürülmüştür. Pernoud'un çalışması, küçük boyutuna karşın, konuyu bir tarihçi perspektifinden inceleyen ve spekülatif yaklaşımları eleştiren tavrıyla değerlidir. Özellikle konuya yeni giriş yapacak okur için güvenilir bir kaynak niteliği taşımaktadır.

Yerli kaynaklar içinde Aytunç Altındal'ın "Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri" isimli kitabı, ilk bakışta dikkat çeker. Bununla birlikte Altındal'ın söz konusu kitabı Tapınak Şövalyeleri'yle çok az ilgilidir. Biraz da abartarak söylersek, birkaç sayfa dışında Tapınak Şövalyeleri'nin sözünün geçtiği herhangi bir yer yoktur. Aksine kitap, Malta-Rodos düzleminde günümüze dek uzanan Hospitalier Tarikatı'yla dahi daha çok ilgilidir. Altındal'ın, Hospitalier Tarikatı ile Tapınakçıları birbirine karıştırma imkanı bulunmadığına göre, kitabın ismi yayınevinin konuya yönelmiş ilgiyi hedefleyen bir yaklaşımla hareket ettiği sonucu çıkarılabilir. Kitabın ilk baskısı Yeni Avrasya Yayınları tarafından, 2002'de gerçekleşmiş, Eylül 2004'te de Alfa Yayınları kitabın 6 ve 7. baskılarını gerçekleştirmiştir.

Dr. Halit Erol'un "Sion Tarikatı ve Tapınak Şövalyeleri" isimli çalışması, önemli oranda "Kutsal Kan ve Kutsal Kase" isimli kitabın tezlerinden hareketle biçimlenmiştir. Bununla birlikte Erol, çoğu yerli yazarın aksine sorunu "tarihsel" düzlemde de ele almak gibi bir sorumluluğu hissetmektedir. İlk baskısı Pozitif Yayınları tarafından gerçekleştirilen çalışma, Tapınak Tarikatı tarihinin oldukça önemli kavram, kişi ve olaylarını ele almaya çalışmaktadır. Kitap Aziz Bernard tarafından yazılan "De laude novae militae" isimli, "Yeni Şövalyeliğe Övgü" ve "Tapınak Şövalyelerinin" "Kural" olarak bilinen ilke ve esaslarını içeren bölümleriyle ayrıcalıklıdır. Erol'un verdiği Büyük Üstatlar listesindeki kimi yanlışlıklar da, özellikle konuyla ilgili uzmanların dahi anlaşmazlığa düştüğü bir belge yokluğu sorunu hesaba katılarak düşünülmelidir. Kitap ayrıca Kudüs Kralları'nın ve Sion Tarikatı'na ilişkin gizemli yönleri içeren bir resim listesini içermektedir.

Alfa Yayınları tarafından piyasaya sürülen konuyla ilgili bir diğer kitap "Tampliye Şövalyeleri" de, Altındal'ın kitabı gibi tarikat ile çok az ilgilidir. Kitap Turgut Derinkök tarafından derlenen bilgilerden oluşmaktadır ve aslında, ana konusu kapakta alt başlık olarak bildirilen "Ortadoğu'ya ait dinsel inanışlar ve düşüncelerdir". Derinkök'e göre, Tapınak Şövalyeleri tarikatının anlaşılması, çok sayıda din ve felsefi dizgenin doğuşuna tanıklık etmiş bu coğrafyanın yakından irdelenmesiyle mümkündür. Araştırmacı kitabının ilk bölümünde Kudüs'ün semavi dinler için öneminden, Sion Tarikatı'na ve bağlantılı olarak Kutsal Kase söylencesine, ikinci bölümünde de, Ortadoğu'da yaşamış dini disiplinler üzerine bilgiler verir. Kitap, Tapınak Şövalyeleri'nin ele alındığı bir bölüm de içermektedir, buna karşın kimi bilgilerde yanlışlıklar bulunmaktadır.Örneğin 99. sayfada, şövalyelerin Kudüs Patriği Daimbert'in huzurunda temel yeminlerini ettikleri belirtilir ki, dönemin Patriği Warmund'dur aslında. Bununla birlikte yazarın kaynağı Tyre'li Guillaume'dir ki, birçok açıdan hatalı bilgiler veren bir dönem tarihçisidir. Bu anlamda Guillaume'den yapılan alıntılar mutlaka başka kaynaklara danışılarak düşünülmelidir. Bununla birlikte, Tapınak Şövalyelerinin, Tapınak kalıntılarında kazı yaptıkları şeklindeki yorumları, büyük olasılıkla, sürece ilişkin yanlış kaynakların etkisiyle oluşmuştur. Derinkök'ün çalışması ayrıca, "de laude novae militae'nin" bir tercümesini de içermektedir.

Bülent Bengisu'nun  "Tapınak Şövalyeleri" isimli kitabı, Türkiye'de bu anlamda verilmiş ilk örneklerden birisidir. Nesil Yayınları'nca, Haziran 2002'de piyasaya sürülen çalışma, kısmen dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan'ın, bir banka operasyonu sırasında karşı karşıya geldiği hortumcuları, Tapınak Şövalyeleri'ne benzettiği açıklamaları sonrasında oluşan güncel ilgiyi karşılamak amacını taşımaktadır. Kitabın ilk bölümü, İslam dininin ezoterik yönü güçlü kollarına eğilirken, ikinci bölüm Selahaddin Eyyübi'ye ayrılmıştır. Ardından Haçlı Seferlerini irdeleyen Bengisu, kitabının devamında Tapınak Şövalyeleri'ne eğilir. Ancak sorun tam da burada başlar ve Eco'nun kitabına ilişkin yorumlarımızı haklı çıkartır bir tutum sergilenir. Bengisu'nun kitabı, doğrudan ve korkutucu nitelikteki alıntılarla, "Foucault Sarkacı" isimli romanın kurgusunu takip ederek, ilginç bir yapı oluşturur.

Aydoğan Vatandaş'ın Timaş Yayınları'nca basılan "Ezoterika-Gizli Cemiyetler" isimli çalışması bir bütün olarak "gizlicilik" eğilimi taşıyan akım ve örgütlerin analizini içerir. Vatandaş'ın yaklaşımı büyük oranda, Tapınak Şövalyeleri'ni Masonluk kurumuyla ilişkilendirmek konusundaki ısrarlı bir tutum takınan ve bu anlamda uluslararası kaynak taraması gerçekleştiren Harun Yahya'dan etkilenmiştir. Yaptığı alıntılarla Vatandaş, Tapınakçıların asıl hedefinin Süleyman Mabedinde kazılar gerçekleştirmek olduğunu iddia eder. Bu kazılar sonucunda elde ettikleri bilgiler Tapınakçıların inançlarından sapmalarına yol açmış, ardından da Ortodoks Hıristiyanlık kurumlarıyla aralarının bozulmasına neden olarak, yok oluşun kapılarını açmıştır. Yazar, H. Yahya'nın, Tapınakçıların kökenlerini Mısır'da bulan yaklaşımlarını paylaşmaktadır. Bununla birlikte özellikle Gotik Mimari başta olmak üzere çok sayıda saptamasında ciddi hatalar ve eksiklikler bulunmaktadır.

H. Yahya'nın açık etkisiyle biçimlenen bir diğer çalışma, Reşat Numan imzalı "Tapınak Şövalyeleri ve Masonlar" kitabıdır. Düşünce Yayınları tarafından piyasaya sürülen kitap, Ascalon Savaşı'nın Tapınakçıların açgözlülükleri nedeniyle kaybedildiği şeklindeki, tarihsel olarak hatalı ve ideolojik niteliği açık yorumlar içerir. Yazara göre, Tapınakçılar yargılanma sürecinin ardından yeraltında yaşamaya devam etmiş ve Masonluk kurumuyla birleşmiştir. Bununla birlikte, ortaya sunulan deliller ciddi bir tarihçi için çok az şey ifade etmektedir.

Tarihçi Halil Ersin Avcı'nın "Tapınağın Gizli Kapısı" isimli kitabı, bir bütün olarak "yetersiz" bir tablo sunmaktadır. Çok sayıda yanlış bilgi içeren kitap, kendi içindeki tutarlılığı dahi sağlamaktan uzaktır. Konuya ilişkin yüzeysel çalışmaları eleştiren ve konunun bir tarihçi ciddiyetiyle ele alınması gerektiği şeklindeki başarılı bir giriş yapan Avcı, böylesi bir umut besleyen okuyucuları adeta hayal kırıklığına uğratır. Tarihsel bilgiler bir tarafa, çalışmada yer alan ciddi "mantıksal" hatalar, çalışmanın değerini alabildiğine düşürmektedir. Kitap Truva Yayınları tarafından Ağustos 2005'te piyasaya sürülmüştür.

Türkiye'de, çok sayıda üniversitede görev yapmış ve yapmakta olan, önemli tarihçiler Haçlı Seferleri'ne yönelik değerli yapıtlar ortaya koymuştur. Prof. Dr. Işın Demirkent'in son dönemde konunun yaygınlaşması açısından hatırı sayılır bir katkı sunduğu herşeyden önce belirtilmelidir. Yine de ciddi tarihçilerin, Hristiyan askeri tarikatları, ya da özel olarak Tapınak Şövalyeleriyle ilgili, derli toplu ve yeterli bir çalışması bulunmamaktadır. İstanbul Üniversite Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı'nda görevli Yrd. Doç. Dr. Ebru Altan'ın, dikkate değer makaleleri bulunmaktadır. "Templier ve Hospitalier Şövalyelerinin Kuruluşu" ismini taşıyan makale, Belleten Dergisi, 243. sayıda yer almaktadır. Altan'ın ayrıca, Ağustos 2004 tarihli Popüler Tarih Dergi'sinde "Tapınak Şövalyeleri Neden Yakıldı?" ve yine Mart 2005 tarihli Popüler Tarih Dergisi'nde "Engizisyon Kurbanları" isimli makaleleri bulunmaktadır. Altan ilk makalesinde Tapınak Tarikatı'nın yokoluş sürecini anahatlarıyla belirlemekte, Engizisyon Kurbanları'nda ise, engizisyonun tarihi bağlamında Tapınak Şövalyeleri tarikatına değinmektedir.

Dipnotlar
1.Barber M. Yeni Şövalyelik s.  475
2.Akademisyen Ebru Altan'ın, "Belleten Dergisi'nde" Trial of the Templars'a ilişkin bir tanıtım yazısı bulunmaktadır. Ebru Altan, kitabı tarikatın ortadan kaldırılışı sürecini merak eden okuyucular için yarar sağlayabilecek bir eser olarak nitelerken, Templierlerin yargılanmasının onların kendi kusurlarından ziyade, Fransa kralının ekonomik problemleri, papalığı zafiyet içinde olması gibi faktörlerle açıklanabileceği şeklindeki ana teze, tamamen katılmanın mümkün olmadığı görüşündedir. Bkz "Templierlerin Yargılanması", Belleten Aralık 1997, sayı 232, s. 735-737
3.Söz konusu yapıtlardaki hataların ayrıntılı analizi için, bk. G. Halis, Tapınakçılar: Tarih ve Spekülasyon, Toroslu Kitaplığı, Kasım 2006

24 Aralık 2011 Cumartesi

Bilgelik Tanrısı Ea, Hayatın Hanımı ve Mitolojilerin Işığı hakkında Bir Deneme

1-Cennet'te bir Tanrı silüeti dolaşıyor

Bilgelik Tanrısı, ılık güneşin altında hayat bulmuş genç bitkilerin başında dolanıp duruyordu. İştahı kabarmıştı; güç ve tazelik tüten yaprakların rahiyasından soluyordu.

B arışın ve kardeşliğin,uçsuz bucaksız topraklarıydı. Kurdun kuzuyla uyuduğu ve açlığın olmadığı ülke: Dilmun.

Bizim "Cennet"imizin atası, insan imgeleminde, şeytansızdı o zamanlarda.

Yarı-Tanrı Gılgamış'ın dizlerini titreten ölüm ve hastalığın yaşamadığı kadim diyar.

2- Kötülükte gizli hayr'ın yaratıcısı

Bir huzursuzluk gebeydi yine de, Ea'nın zihninde. Dilleri karıştıran ve bir insanın dediğini, diğerinde anlamaz kılan Tanrı'nın, kimsenin görmediğini gören gözleri kararlıydı. Belki cezayı ve işkenceyi kendisi için, ama insanlık için "hayırlı" olan adına.

Ea böyledir; eylemleri insanoğluna görünürde bir "felaket" sunsa dahi, çok geçmeden bunun yanlış olduğu anlaşılır. Enki, insanlığa eninde sonunda "fayda" sağlayan bir güçtür.

3- Bir Tanrı hastalanabilir mi?

Ea'nın gözleri kolaçan ediyordu etrafı, "toprağın tanrıçasının", anne şefkatiyle kolladığı bitkileri çiğnerken ağzında...

Cok geçmeden, midesinden başlayan sızının, kursağından zihnine, gözlerine ve kaburgasına yayıldığını duyumsadı. Öfkeli Tanrıça'nın lanetli çığırışıyla karanlığa bürünen dünyadan kopmadan önce gördüğü son şey, Dilmun'un eşsiz maviliklerinde kaybolmuş gökleriydi...

4- Ea'dan Hayatı Hanımı'na

Öyküye göre bilgelik Tanrısı Ea, yasaklanmış bitkileri yediği için 8 yerinden hastalanır. Bedeninin soluğu kesilmek üzeredir ve Ea, çok geçmeden hayata gözlerini yumacaktır.

Bu durum, Onun evren ve Tanrılar arasında taşıdığı önem ve değerin farkında olan diğer tanrıların, Ea için seferber olmasına yol açar. Herkesin annesi ve toprağın tanrıçası, Ea'nın üzerindeki laneti kaldırır ve vücudundaki 8 hastalık bölgesini iyileştirmek için, her bölgede uzman şifacı cinleri ya da tanrıları yaratır. 3 erkek, 5'i dişi; toplam 8 tanrı.
Bunlar bizim "tıp" sanatımızın yaratıcılarıdır.

5- Şifacı Tanrıçadan Havva'ya

Ea'nın hastalıklarından birisi, kaburgasındadır.

Kaburga, bizim tanıdığımız bir temadır ve Havva'nın Adem'den kaynaklanan "hammaddesine" gönderme yapar.

Öyküye göre Ea'nın kaburgasındaki hastalık, "Ninti" ismindeki bir Tanrıça tarafından iyi edilir. Sümerce'de "Nin", "hanım" anlamına gelir, "ti" ise kaburgadır. O halde, en hayati yaşam organlarımızı koruyan bir kafesin şifası "Kaburga'nın Hanımı" ismini taşıyan bir ikincil tanrıya emanet edilmiştir.

Sümercede "ti" sözcüğünün ikinci bir anlamı daha vardır. Bu ise "hayat"tır. İkinci anlamıyla "Nin-ti" o halde, "hayatın hanımı"dır.

Hayatın hanımı, İbrani öyküsündeki "Havva-Eva"nın tam karşılığıdır; "Eva" çok geçmeden "hayat" anlamına bürünür.

6- Hayat ve bilgeliğin ayrılmazlığı üzerine...

Bilgeliğin Tanrısı Ea ile Ninti, görkemli bir ikilidir. Hayatın içinden bilgeliği çıkaralım; geriye kaosun ve yıkımın egemen olduğu bir çerçeve buluruz. Benzer bir durum, tam tersi bir olasılıkta da gerçektir; bilgelikten hayatı çıkaralım; soyut bir laf ebeliğinden ve "yaratıma yol açmamış" sözün, sıkıcı, cehennemi sıradanlığına ulaşırız. Oradan da "günahkarlığın" çok konuşmaya endekslenen karanlığına...

7- Bilgelik bize sırtını dönerse...

Enki'nin yüzü insanlara dönükdür kuşkusuz, onlarla konuşur. Örneğin tufanı haber verir Ziusudra'ya ve bir duvar arkasından seslenir.

Mitik öyküler ilk anlamlarıyla hep yetersiz ya da yanlıştır.

İnsanlık hep kaybettiğine seslenir belki ve adına "bilgelik" denen soyut güç, aslında "doğadan kopuşun" içsel ve sessiz hissiyatıdır. Ona sırtını döndüğü andan itibaren insan, kendinden sürekli uzaklaşan bu gücü özlemektedir.

Öyle bir an gelir ki insan, kaybettiğimiz "bilgelik"in bizimle ender olarak konuştuğunu farkeder. Bu konuşmanın; gerçekleştiği zamanlarda da sesi pek cılız gelmektedir. Bize adeta, duvarların arkasından seslenmekte ve tufanı haber vermektedir.

Bu duvarlar, günümüzde daha da büyüyor.

8- Tanrı Nedir?

Tanrı dediğimiz şey belki de, "doğadan" kopmamış insanda gördüğümüz yücelik duygusudur. İster Ea ister Enki isimleriyle kişileştirelim, "bilgelik" bir insanda dile geldikçe, "içimizdeki" Tanrısal özlem ve arzu ayaklanıverir.

Anadolu'nun dervişlerinin, İstanbul'un arka sokaklarında sabahlara kadar demlenen düşkün şarapçıların kimilerinin ağızlarından dökülen sözlerde buluruz onu. Ferisilerin İsa'ya sorması gibi; sözlerindeki bu güç nereden gelmektedir onların?
Tanrı fikri insanda, "doğanın" ve bizim anladığımız haliyle insanın bilincinden konuşma aracılığıyla yansıyan "edebi" gücün ürünüdür.



9- Sonuç...

Ananemin öyküsünde bu duyguyla buluştum yeniden.

Tanrılara yakışır bir sofraya buyur edilen "yoksul", yalnız ve "insandan" uzak yaşayan bir kadının öyküsüdür bu(Belki de zihnim böyle kabul etmektedir bunu)

Yalnızca bir iki zeytin ve birkaç dilim ekmek yemek suretiyle "sofradan" kalkan kadının, "neden diğer yiyeceklerin de tadına bakmadığına" dair sorulan ısrarlı sorulara verdiği yanıtın... Hayatın Hanımı, bu öyküde, bilgelik tanrısı aracılığıyla konuşur.

"... Beden ve ruhtan ibaretim ben. Beden yaşarken, sıkı sıkıya tutunurlar birbirlerine. Nefesi kesildiğinde bedenin, ruhum bir başına kalacazçır elbete ama şimdilik denge mevcuttur. Ne biri ne ötekisi, çizgiyi aşmak istemez ve sonuna yaklaştığım bu yoksul hayatın kontrolünü bırakmaya yanaşmaz. Bedenimin, yiyeceklerde aldığı haz, ruhumun gereksiz heveslere kapılmasına vesile olabilir. Ve bu, yoksul bir kadın için, tatmin edilemez arzuların peşinden koşmak anlamına gelir... Beden tadına varırsa, ruh da ister... Oysaki biz, yaşamak için gerekli olandan fazlasını istemeyiz. Yalnız bir hayatta mutluluk işte budur..."