10 Eylül 2011 Cumartesi

OKÜLT TARİH ANLAYIŞININ SON YILLARDAKİ YÜKSELİŞİ VE POZİTİF ELEŞTİRİYE GİRİŞ

Örnekler ve kavramlar

1.KONU:

Sunumumuzun temel unsurunu "gizli bilimler" ya da "gizemcilik" olarak açıklayabiliriz. Batılı araştırmacılar konuyu "okültizm" ya da "ezoterizm" gibi sözcüklerle karşılamaktadır. Bu sözcüklere yüklenen anlam, batının, doğa ve toplum bilimlerinde XVII. yüzyılda yaşadığı sıçramanın ardından, "resmi bilim" anlayışından ve üniversite öğretiminden "dışlanmış" disiplinleri vurgulamaktadır.

Bu uygulamaların kökenleri tarih-öncesi insan topluluklarına dayanır. Günümüze dek istisnasız, her toplum, bu uygulamalara eğilim göstermiş; uygulamış ve değer vermiştir. Kuşkusuz bu disiplinler, toplumdan topluma ya da o toplumun "zamandaki" konumuna göre "özgün" nitelikler almıştır. Ancak öyle ya da böyle günümüze dek ulaşmış, herbirimiz için "aşina"lık içermektedir.

2.DİSİPLİNLER.

Bunlardan birkaç tanesini hemen alt alta yazabiliriz: Büyü, yıldız-falları(elbette astroloji), simya, kabala, geleceği görme-medyumluk (kehanet bilgisi), cinlerle ya da ruhani varlıklarla konuşma(satanizm-şeytana tapma), kutsal kitapları okuma ilimi (EBCED)vs.
Bu listede bulunan ve bulunmayan her disiplin için ortak birkaç yön saptayabiliriz.

Başlangıçta, istisnasız olarak her birinin "egemen bilim anlayışından dışlanmış" olduğunu görürüz. Batı biliminin gelişimiyle birlikte eski insan topluluklarının "bilimsel disiplinleri", hurafe ya da batıl inanış olarak nitelenerek "yeraltında" yaşamaya başlamıştır.

İkinci olarak, bilim ve inanç unsurları arasına aşılması imkansız çizgiler çeken XVII. yüzyıl dönüşümünün dayatmasına rağmen, modern toplumlarda da, geleneksel toplumlarda olduğu gibi, bireysel platformda yaşayagelmişlerdir.

3.AMAÇ

Bizim bu sunumdaki amacımız bu disiplinlerin "ansiklopedik" ayrıntılandırmasını vermek değildir. Bu, konuya ilgi duyan herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir amaç; piyasadaki çok sayıda kitap ya da yayın yapmakta olan birçok internet sitesi bu konudaki ilginizi fazlasıyla tatmin edebilir.

Diğer taraftan konu birçoğumuza "sıkıcı", "gereksiz" ya da "saçma" gelebilir. Ancak bu özellikle Doğu Blok'unun çöküşünün ardından yaşanan "düşünsel" sıçrayışın ve tüm dünya bazında geçerlilik kazanmaya başlayan "yeni bir dil ve düşünme biçiminin" gözden kaçırılması anlamına gelebilir. Her ekonomik-sosyal örgütlenme, klasik Marxist literatürde "üst yapı" kurumu olarak betimlenen "düşünsel" süreçleri "yaratıyorsa", içinde yaşadığımız dünyadaki "toplumsal düşün eğiliminin" niteliği bizleri ilgilendiriyor demektir.

4.YÖNTEM ve Yardımcı Disiplinler

Adı geçen disiplinler başlangıçtan beri "kayıt" tutmama eğilimi taşımaktadır. Ağırlıklı olarak toplumun "tamamına kapalı", toplumdan yalıtılmış belli bir sınıfa ait "seçkinci" uygulamalardır. Bilginin aktarımı "ağırlıklı" olarak "mesleği" seçen kişi ile üstat arasındaki usta-çırak ilişkisine dayanır.

Diğer taraftan kimi disiplinlerde açıkça "kayıtsızlık" geleneğinin övüldüğü görülür.

Böylesi bir tema, bizlere araştırmalar için "devasa kütüphaneler" ya da gelişmiş külliyat sunmaz. Özellikle konuya içeriden bakan "araştırmacıların" yapıtlarının konuyu iyice bulandırdığı düşünülürse yazılı belgelere dayanmayan bir tarih araştırması çok sayıda zorluklarla karşı karşıyadır. Alan araştırmaları ise sınırlı bir değer vermektedir. Antropologlarca yüzyılın başında ve ortalarında yürütülen "ilkel kültür" araştırmaları, "gizli bilimlerin" tarihine yönelik araştırmalar için elverişlidir. Ancak yeterli değildir. Bu durumda söz konusu topiğin pozitif tarihçi gözüyle incelenmesi için "birincil belgeler" niceliği itibariyle sınırlı değer taşımaktadır. Bunun yanında ekonomi, tarih, dinler tarihi, etnoloji ve-veya antropoloji ile arkeoloji gibi disiplinlerden de destek alınarak "az ya da çok" yeterli bir tablo oluşturulabilir.

5.Araştırmamızın bireysel tarihi

"Gizli bilimler" konusu ülkemizde 2000'li yılların hemen başında popüler kültüre nüfuz etmeye başlamıştır. "Kuşkusuz" bu geleneksel kültüre adapte olmuş uygulamalardan başka bir şeydir. Gelenek kültüre ait veriler olarak "okült disiplinler" bireysel yaşam için anlamlıdır ve "esnektir". Popüler kültürel veriler olarak okült bilgi ise, kitlelerin "ortaklaşa", sınırları kesinleşmiş, tanımı açık seçik olarak yapılmış verileri "inanç nesnesi" haline getirmesidir. Bu haliyle bireylerin yaşamında eksilmeden gelen inanç verilerinin, 2000 li yıllardan itibaren, kitleleri hedef alacak şekilde oluşturulduğunu ve-veya genişlediğini düşünüyorum.
Konuyla ilgili araştırmalarım 2004 yılında başladı. Akşam gazetesi için hazırladığım bir yazıda Ergun Candan'ın "Sınır Ötesi'"nden çıkan Gizli Sırlar Öğretisi ve A. Vatandaş'ın Timaş'tan çıkan "Ezotireka" isimli kitaplarındaki "iddialı" tezleri başlangıçta önemsememiştim.

6.E.CANDAN ve TEZLERİ

Bu çarpıcı tezlerden birkaçını burada da anmakta fayda var: Bu tezlerden ilki, E.Candan'ın, kitabında geçiyor. Yunan filozofu Platon'un Timaios diyaloğunda da geçen, kayıp kıta Atlantis'e göndermelerde bulunan Candan, bu kıtada yaşanan "iyi" -"kötü" savaşı sonrasında kıtanın sulara gömüldüğü, buradan kaçan "bilgelerin de" dünyanın çeşitli bölgelerinde kültürel gelişimi başlattığını söylüyor.

Biz ilkel kültürlerde de medeniyet kahramanlarıyla tanışmıştık. Onlar da medeniyetlerinin "ülkeye dışarıdan" gelen bir kişinin ürünü olduğunu düşünüyorlardı. ÖRnek olarak Osiris verilebilir. Mısırlılar, Osiris'i aynı zamanda "Nil topraklarına medeniyet" getiren "ata" olarak tanımlamışlardı.

Günümüzde bu Mitolojik tarihin en önemli öğelerinden birisi olan ATlantis adası'nın uygarlık tarihinin beşiği olduğu inanışı yaygınlık göstermiştir.

Kuşkusuz bu tezler okült tarih anlayışının sıklıkla tekrarlanan sözleri ve Candan'a ait değil. Ancak bu tekrarlanan tezlerden bir tanesi ve en önemlisi de, insanın "imal" edilmiş bir varlık olarak tanımlanmasıdır. Tezlerden anladığımız kadarıyla burada üstün bilgeliğe sahip varlıklar yaşamaktaydı ve onlar insanı "tıpkı bir mamül madde" gibi, simyasal bir dönüşüm sonucunda meydana getirmişti.

Bu anlayışın kökenleri Tek Tanrılı Dinlerde de görülebilir. Zira insanın balçıktan ve kutsal nefesten yaratıldığı Kitab-ı Mukaddes ve Kur'an-ı Kerimde de geçen hikayelerdir.

Ancak Candan tarafından tekrarlanan tezler hem "inanç" hem de "tarih" disiplinlerine alternatif bir disiplinin habercisidir. Bizi burada ilgilendiren "bir bilim olarak tarih'e" alternatif oluşturacak savlardır. Zira insan "imal edilmiş bir varlıktır" demek, "arkeolojinin" ve antropolojinin" çalışmalarını değersizleştiren bir bakış açısının ifadesidir.

7.DAN BROWN

Söz konusu iki örnek ve satış rakamlarındaki başarı, yine de kitlesel bir ilginin aynası olma niteliği taşımayabilir. Ancak dönemin bir diğer ilgi çeken yapıtı "Da Vinci Şifresi" ve yapıtın özellikle Batı dünyasındaki etkisi gizem tarihi çalışmalarının "popüler" bir ilgiye kavuşmaya başladığını ve "kitlesel bilincin" en önemli unsuru haline geldiğinin işaretlerini vermekteydi.

Dan Brown, İsa'nın havarilerden birisi olan Magdalalı Meryem ile evlendiği ve bu evlilikten doğan nesilin bugüne dek yaşadığını iddia ediyordu kitabında. Bu güç, Katolik Kilisesi'nin ve resmi hıristiyanlığın dayandığı temelleri tehtit etmekteydi. Kuşkusuz Da Vinci Şifresi bir tarih kitabı değildi ve tarihsel delil ihtiyacı duymuyordu. Ama Dan Brown yaptığı açıklamalarda yapıtını edebi bir eser olarak nitelemekten çok "tarihsel gerçekliklere" işaret eden bir apıt olarak göstermekten de geriye kalmıyordu. Dan Brown belki satış rakamlarını hedeflemişti ama ona karşı çıkan Katolik Kilisesi'nin onun bu amacına, yazarından daha çok hizmet ettiği söylenebilir. Çünkü alternatif kitaplarla piyasa genişledi ve tartışmalar büyüdü. (Bunlardan bir tanesi olan Da Vinci Şifresinin Kırılması isimli kitabın yazarı rahip, Dan Brown'un tezlerinin dikkate alınmamasını, çünkü söz konusu tezleri sınamamıza olanak sağlayacak herhangi bir dönem tarihçisinin, dolayısıyla belgenin bulunmadığına dikkat çekmekteydi)

8.KUTSAL KAN VE KUTSAL KASE

Çok daha enteresan olan Dan Brown'un mahkemeye verilmesiydi. Zira hayalı bir sav, hayali bir olay "gerçek dünyada bir kavgaya neden olmuştur" Türkçe'ye Savaşçı Keşişler tarikatı olarak, Nokta Yayınları tarafından çevrilen "Kutsal Kan Kutsal Kase" isimli yapıtın üç yazarı Dan Brown'u "tezlerini çalmakla" suçlamıştı. Gerçekten de Dan Brown'dan önce bu yazarlar tarihe Sion Tarikatı olarak geçen bir örgütün Haçlı Seferleri sırasında kurularak, Kutsal kase'yi savunma amacına odaklandığını belirtmişlerdi. Bilindiği gibi Kutsal Kase, Mağdalalı Meryem'in karnıydı ve bu haliyle kutsal bir varlığı, İsa'nın soyunu simgeliyordu.

9.TAPINAK ŞÖVALYELERİ

Tapınak Şövalyeleri konusu dikkat çekici bir konudur. İnsanlık tarihinin üzerinde en çok konuşulan ve spekülasyon yapılan örgütünün tarihi aslında basittir.

Yine de bu tarih üzerinde yürütülen sapmalar, özellikle yeraltından dünyayı yürüten örgütler spekülasyonunun özneleri olarak gündemimize yerleştirmiştir.

Kurtlar Vadisi ya da Büyük Hazine gibi tv ve sinema yapıtlarında gözüktüğü gibi Tapınak Şövalyeleri Philippe IV zamanında ortadan kalkmamış ve gizlice örgütlenerek yaşamışlardır. Bizim Ergenekon soruşturmamızda yararlandığımız kaynak olarak gözüken Agarttha bu spekülasyonun ürünüdür.

Agarttha aslında XVIII. yüzyılın icadıdır ve Avrupa'nın sınıf savaşıyla sarsıldığı bir dönemde, "bilgeler yönetimi" özleminin yeniden canlanmasıyla ilgilidir. Marx'ın pozitif teorileriyle yan yana gelişen mistik çözüm önerileridir. Benzer şekilde dünyadan ve gidişattan rahatsız olur, ama farklı yöntemler izler. Saint Yves de Alveydre dünyayı kurtaracak çözüm önerisinin "Hindistan'da" bir yeraltı hükümdarlığı olduğunu belirtir. Onun takipçisi Rene Guenon, bir dünya kralından bahseder.

10.İLK ARAŞTIRMALARIN SONUÇLARI

Söz konusu çalışmalar, "inanç ve tarih" alanında yeniden yapılanma önermektedir. Bu çarpıcıdır. Zira yerleşik inanç ve tarih algısı, Kapitalizm'in bu aşamasında değişime yüz tutmaktadır. Tüm bu ürünlerin her biri, istisnasız olarak popüler kültür tarafından özümsenmiş, kitlesel bir ilgiye muhattap olmuştur.
Yalnızca tarih ve inanç alanı mı?

Elbette hayır. Araştırmalarımız, iizemciliğin tamamen dışlandığı pozitif bilimler alanı da dahil olmak üzere, güncel-siyaset ve uluslararası ilişkiler gibi konularda da "aktif" bir açıklama unsuru olmaya başladığını göstermektedir.

11.YENİ ÖRNEKLER

Türkiye için güncel: Ergenekon soruşturması ve Agarttha.

Evrensel düzlemde tarih: Tapınak Şövalyelerinin etkinliği... (Fransız ihtilalinin gerçekleşmesi ya da Amerika'nın keşfi-İllüminati ve Ortadoğu Planları)-Her sosyo-ekonomik problemin arkasında "gizlide kalmış bireylerin" etkinliği sanısı...

Evrensel düzlemde bilim: Kuantum sistematiği. Evreni düşünceyle etkileme sistematiği, SECRET. Fizik bilimi üzerinden yürütülen spekülasyon

Evrensel düzeyde bilim: Şifalı bitkilerle tedavi ve sağlık kitaplarının satışındaki artış. Alternatif tıp...

Atlantis söylencesi. İnsan ırkının ve medeniyetinin kayıp kıta Atlantis'ten göç eden bilgeler sınıfının oluşturulması.

12. Tarihsel Arka Plan

Böylesi bir gelişim, kuşkusuz "insanlık" tarihi için yeni değildir. Bizler Tarih Öncesi İnsan topluluklarının, Eski Taş Çağı insanının ve Neolitik dönem insanının "tarihi" ve günceli anlamada, onu biçimlendirmede ve etkilemede "okült" olandan yararlandığını biliyoruz. Topluluğun geçmişi doğrudan ritüellere dayanan mitolojik temele sahiptir. Bu temeller topluluğun yeraltından ya da hayvanlardan evrim ya da imal yoluyla geldiğini Diğer taraftan büyü ile ilgili araştırmalar, onun "bir bilim faaliyeti" gibi işlev gördüğünü göstermektedir. Malinovski, iki yerli grubu arasındaki "toprak anlaşmazlığının" mitolojiler yardımıyla barışçıl bir şekilde çözüldüğünü aktarmaktadır.

Neolitik toplumlarda da büyü uygulamalarının "Toprağı verimliliğini" arttırmaya yönelik olarak, bilim faaliyetleriyle yanyana yürüdüğü görülüyor. Dönemin en çarpıcı örneği, Enuma Eliş Destanı'nın, Fırat ve Dicle'nin sularının yükselerek taşkınlara vesile olmadan önce okunmasıdır. Topluluk üyeleri, bu destanı okuyarak, doğal unsurlara Tanrısal emirleri anımsatmış olmaktaydılar.

Tüm Ortaçağ Süresince batı ve islam dünyası, hakim bilimsel pozisyon ile okült arasında çatışma görmeden yaşamış gözüküyor. Kitab-ı Mukaddes tüm Ortaçağ boyunca Batı dünyasının en temel referanslı tarih kitabı olarak okunmuştur. Kuşkusuz cadı avları ya da büyücülerin cezalandırılması gibi unsurlara rağmen, bunlar hurafenin ya da batıl inanışın değil "pagan" kültürünün izlerini taşıması dolayısıyla kötülenmişlerdir. Ortaçağ'ın din adamı yetiştiren okulları Pagan kültüründen nefret etmelerine rağmen, Homeros ve İlyada destanlarını özellikle retorik ve toplum tarihi terslerinde okutmaya devam ediyordu. Ayrıca Batlamyus ve Aristoteles gibi bilim adamlarının tüm Ortaçağ boyunca otoritesini koruduğunu biliyoruz. Özellikle Aristoteles'in belli düzeltmelerle Hıristiyanlaşabildiğini görüyoruz. diğer taraftan tüm gizli bilimlerin yaratıcısı olarak gözüken Mısır Tanrısı Thoth-bilinen ismiyle Hermes-in tüm Ortaçağ Batı dünyasınca saygı duyulan bir figür olduğunu biliyoruz.

Bu algı özellikle Rönesans döneminde de devam etmiştir. Batı Biliminin tüm atılımları, okült bakış açısının ürünüdür. Kepler, Galile, Newton ve Copernicus, açıkça Hermetik felsefenin esinlediği buluşlarla batı bilimine yön vermiştir.

Birkaç örnek verelim: Copernicus, evrenin merkezinde dünyanın değil de güneşin bulunduğunu belirtmişti. Bunu da akıl yürütmelerle yaptı. M. Bernal'a göre bu buluşlarını yaparken, bunu ileri sürmenin imkanının bilimsel teknik olarak bulunmadığı bir çağda yapmıştı. Bir kaynağı olmalıydı ki, o güne dek, kimi Helen astronomları çok merkezli evren kuramından bahsetse de, en istikrarlı güneş merkezli kuram "Hermes" metinlerinde yer almıştı. Diğer taraftan Hermes şiirlerinde "gökyüzünün en büyük Tanrısı sıfatı: Güneş'e verilmiştir. Copernicus da Türkçe'ye de çevrilen "Gökcisimlerinin Dönüşleri Üzerine" isimli yapıtının hemen başında Güneş'i görünen Tanrı olarak tanımlamaktadr.

Kepler'in de üç temel hareket yasasının "üretilmesinde" Hermetik felsefeden yararlandığını biliyoruz. Konuyla ilgili Bilim Tarihçisi Westfall'dan bir alıntı, yararlı olacaktır:

"KEPLER'in yarattığı çekicilik ve şaşkınlığın hiç değilse yarısı, üç yasasının altında gizlendiği spekülasyonlar yığınından ileri geliyordu. Müzik armonileri ile gezegen hareketleri arasındaki ilişkiden tutun da, evrenin geometrisel mimarisine kadar varan spekülasyonlar ile gök dinamiğinin üzerine kurulduğu ve öncekilerden daha az yanlış olmayan ve kısa süre sonra vazgeçilen kavramların hepsi de 20. yüzyılın anlayışına son derece yabancıdırlar. Bugün de doğru olarak kabul ettiğimiz yasaların uzun süreden beri reddettiğimiz ilkelerden elde edilişini nasıl açıklayacağız?"

Bu sorunun yanıtında Westfall, Hermetik Metinleri kullanmamaya özen gösteriyor.

Bizler XVII. yüzyılın dönüşümlerinin kısa sürede arka planlarını dışladığını düşünmeyiz. August Comte'nin tarihi pozitif bir bilim gibi ele alma dürtüsü, Batı'nın "bilim" ile inanç arasında kesin sınırlar çizilmesine vesile olmuş gibidir. Batı'nın atılımlarıyla inanç ve okült, bireyin yaşam alanına sıkışmıştır.

Bu durum 2000 li yılların başında olgunlaşmış bir şekilde dağılmıştır. Batı dünyasını da içine alan dünya algısı, incelenmesi gereken bir dünya eğilimi yaratmıştır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder