Barcelona tarihi
Günümüz futbolunun devi Barcelona(Futbol Club Barcelona) 29 Kasım 1899 yılında İspanya'nın Katalonya özerk bölgesinde kurulmuş...
Katalonya bölgesi, İspanya'nın kuzeydoğusunda yer alıyor. 2006 yılı tahminlerine göre 7 milyonun üzerinde nüfusa ve "Avrupa'nın en özerk bölgesi" ünvanına sahip.
Ancak Katalonya İspanya için özel değil, zira ülke 17 özerk bölge ve 2 şehire ayrılmış durumda. Özerk toplulukların siyasi hakları anayasanın ikinci maddesine göre düzenlenmiş...
Bölgeler ve milletlerin "özerklik" haklarını kabul eden madde ile birlikte anayasanın, bu farklılıkların tanınmasının "İspanyol milletinin birliği kabulüne" tezat oluşturduğunu öngörmediği anlaşılıyor.
Kurucu, kaptan, golcü: Joan Gamper

Gamper kulüp kurulduğunda 22 yaşında, yani futbol oynamaya müsait durumda... Oynuyor da. 1899-1903 yılları arasında, kurduğu kulüp Barcelona adına 48 maça çıkıyor, 100'den fazla gol atıyor. 1908 yılında da kulübün başkanlığına geliyor. Kulübü maddi krizden, kapanmanın eşiğinden kurtarıyor; Barcelona'ya gönül verenlere bir stat kazandırıyor, iş adamlarıyla kurduğu bağlantılar sayesinde finansman olanakları sağlıyor. Onun zamanında, 1922'de, Barcelona 10 binin üzerinde üyeye kavuşuyor.
Politik muhalefet ve Barcelona
Milliyetçi Katalonya bölgesi ile Kraliyet yönetimi arasındaki çelişkiler, her fırsatta kendini ele veriyordu.
Ülkenin yüzyılın ilk çeyreğinde Primo de Rivera gibi darbeci generallerin elinde iç savaşa sürüklenişi karşısında, "ayrılıkçı" bir siyasi duyarlılık beliriyor. Politik aktörlere yönelik köktenci tepki, kulübü sahiplenen taraftarların "Barcelona" kimliğini merkeze alan protestolar geliştirmesine yol açıyordu. Örneğin 24 Haziran 1925 yılında gerçekleşen bir karşılaşma sırasında Barcelona taraftarları İspanya milli marşını ıslıklıyor.
Bu ise Primo de Rivera'yı Barcelona'nın stadı "Les Corts"u altı aylığına kapatma kararı almaya itiyor.
Bu başkan Gamper için sonun başlangıcıdır; ailevi sorunlar ve finansal sıkıntılarla başa çıkamayan Gamper, ani bir depresyonla intihar ediyor.
Katalonya bölgesi, Rivera'nın yanlış yönetimiyle hızlanan "iç savaş" sürecinde "politik" mücadenin önemli bir aktörü haline geliyor. Doğal olarak Barcelona futbol kulübü de... İspanya'da seçimle işbaşına gelen "Cumhuriyetçi Halk Cephesi'nin" iktidarını tanımayan ordu komutanı Francisco Franco 17 Temmuz 1936'da darbe tertipliyor. Milliyetçi İspayolları da arkasına alan ordu güdümlü darbe girişimi, bütün İspanya'yı yıkıma sürükleyen 3 senelik iç savaş sonunda başarıya ulaşıyor; 1 Nisan 1939'da Franco, ülke yönetimini ele geçiriyor. Katalonya, iç savaş sırasında sosyalist,anarşist ve cumhuriyetçi direnişin en önemli kalelerinden birisi olarak sivriliyor.

Galatasaray taraftarı ve protesto eylemi
Barcelona'nın tarihsel süreçte oynadığı rol, futbolun yalnızca bir "oyun" olduğunu savunan egemen zihniyetin sıkı bir eleştirisini veriyor aslında. "Futbola politika bulaştırmayalım!" gibi çağrılar ya da "ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu!" gibi gündelik dilimize yerleşmiş bildirimlere inat, "futbolun", Galeano'nun belirttiği gibi "toplumsal bilincin bir simgesi" olarak işlev gördüğünü ortaya koyuyor. Çok yakın bir zamanda, Galatasaray'ın yeni stadı Türk Telekom Arena'nın açılışı sırasında, devlet erkanının taraftarlarca protesto edilişi gibi örneklerden de görüldüğü gibi, "ani ve yıkıcı" kitle hareketinin egemenlerde nasıl endişe uyandırdığı görülüyor. Böyle olunca da, Türkiye'de, 12 Eylül sonrasında "politikasız bir futbol alanı" hedefinin, neden, neredeyse resmi devlet politikası gibi işlenmeye çalışıldığını anlamak kolaylaşıyor.
Ülkemizin egemenleri futbolu "politikadan" soyutlama yolunda istediği kadar irade göstersin, toplumsal yaşamın doğasına aykırı bir istem, reel dünyada karşılık bulmuyor, bulamıyor.
Bilindiği gibi Türkiye'nin en büyük hava yolu taşımacılık şirketi THY ile Barcelona arasında "resmi sponsorluk" anlaşması var. Ancak geçtiğimiz aylar içerisinde yaşanan ve ülke gündemini bir hayli meşgul eden "THY Grevi" bu anlaşmayı tehdit eder bir boyuta ulaştı.
THY Grev Süreci
Grev süreci, THY A.O. ile Hava-İş Sendikası arasındaki 23. Dönem Toplu Sözleşme Süreci'nin anlaşmazlıkla sonuçlanmasıyla başlamıştı. 19 Ocakta başlayan toplu iş sözleşme görüşmeleri sonucunda 13 asıl ve 2 geçici maddenin hiçbirisinde mutabakat sağlanamamıştı. Görüşmelere konu olan maddeler, Türkiye'de çalışanların, emekçilerin ve işçilerin, egemenler için ne ifade ettiğinin tipik bir göstergesiydi: Yıllık ücretli izinler, mazeret, hastalık izinleri ve yemek ücretlerideki artışın "öngörülmemesi" , evlenme, sosyal yardım, kreş, emzirme, ölüm izinlerindeki artış talebinin reddi...

THY çalışanlarını greve götüren süreç, şirket ile Hava-iş Sendikası arasındaki görüşmelerin, "uyuşmazlık zaptı"nın 19 Mart'ta imzalanması ile çıkmazı girişiyle hızlandı. Hava-İş Sendikası, çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarda "çalışan haklarının geriye götürülmek istendiği"ni duyurdu. Yüzde 10.45 olarak açıklanan resmi enflasyon rakalmlarına karşılık THY'nin çalışanlarına öngördüğü zam oranı yüzde 3'te kalmış, ayrıca uçuş güveliğini riske eden "dinlenme sürelerinin kısaltılışı" gibi maddeler, görüşmelerin bir sonuca ulaşamadan tıkanmasına yol açmıştı.
Kuşkusuz işlerin çığırından çıkmasına vesile olan girişim, "Milletin Temsilcisi" edebiyatıyla Türkiye insanının kodlarına "kutsal" bir varlık olarak nüfuz etmek isteyen meclisin, "havacılık hizmetlerine grev yasağı getirilmesini öngören" yasa teklifiydi. Grev gibi olası bir tehlikeyi engelleme girişimine kendilerini adamış "yöneticiler", bir kez daha, çalışanın, emekçinin, işçinin, memurun; Marx'ın deyimiyle, "tüm zenginlikleri yaratan, ama ona sahip olamayan"ların değil, sermayenin devleti olduğunu gösterdi.
Karara tepki gösteren THY çalışanları haklı tepkilerini 20 saatlik iş bırakma eylemiyle gösterdi. THY'nin 200 seferi iptal edildi, yolcular otellere yerleştirildi. Ulaştırma Bakanı Yıldırım, grevin hukuki olmadığını, söyledi. Resmi makamların "kanunen suç" yaygarası THY için zaten içselleştirmiş olduğu, devlet desteğini arkasına alma durumu yarattı; bundan sonraki eylemleri için, "hukuk" kılıfına giydirilmiş "iş ve işçi kıyımı" sürecine daha büyük bir cesaretle girdi.
THY Yönetim Kurulu Başkanı H. Topçu ise, "insanın zihinsel konumunu sınıf konumu belirler" şiarını doğrularcasına THY çalışanlarının haklarını "diğer havayolu şirketleriyle" kıyaslayan açıklamalar yaptı. Bununla birlikte Topçu, kıyaslamanın "çalışan hakları " bağlamında yapılması gerektiğini, sahip olunan hakların geriye götürülmesi sürecinin "zorunlu bir tepki" doğuracağını bilmiyora benziyordu.
Kuşkusuz son belliydi. Bugün itibariyle THY grevine katıldığı gerekçesiyle 305 işçinin, işine son verildiği biliniyor. Toplu işten çıkarmaların "sms" gibi akıl-dışı ve gayri ahlaki bir yöntemle gerçekleşmesi bir tarafa, THY'nin uğradığı 2 milyon dolarlık zararın, "neden olan kişilerden tazmin edileceği" resmi ağızlarca açıklanıyor.
"Grev evrensel bir haktır"

Barcelona kulübünün, THY ile sponsorluk anlaşmasını gözden geçireceğini açıklaması, evrenselleşen değerlerin olumlu yönüne işaret ediyor.
Barcelona, bu kültürün en önemli simgelerinden birisidir.
Bu yazıda yararlanılan (kaynak) siteler:
- http://airkule.com/default.asp?page=haber&id=11353
- http://www.harbiforum.org/gundem/142670-thy-grevi-2012-a.html
- http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2012/06/07/duygularla-degil-kurallarla-yonetiyoruz
- http://www.klasspor.com/tr/haber/23124-Barcelonadan_THY_calisanlarina_destek.html
- http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1090596&CategoryID=80
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Barcelona_FC
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Joan_Gamper
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Katalunya
- http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0spanya
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Franco