18 Ağustos 2011 Perşembe

Tapınak Şövalyeleri ve Ömer Çelakıl ile Hayatın Şifreleri Hakkında Bir Düzeltme

''17 Ağustos 2011 tarihli "Tapınak Şövalyeleri ile Hayatın Şifreleri" isimli TNT programında, benimle yapılan söyleşinin bütününden koparılmış parçaları, konuyla ilgilenen insanların konu üzerinde yanlış bilgilenmesine vesile olabilme tehlikesi içermektedir.
Bu hassasiyetten hareketle:

1. Söyleşide tarafımca dile getirilmiş, bir ata binen iki şövalyeden oluşan Tapınak amblemi, bizlerin "yakılma sonrası" olarak tanımladığımız külliyatın etkisiyle, gerçekten de "eşcinselliğin" ispatı olarak sunulmuştur. Ancak, bu, özellikle Fransa'daki engizisyon sorgulamaları sırasında tarikate yüklenmiş gerçekdışı bir suçlamadır. Söyleşide, Tarikatın ambleminin gerçek anlamının "yoksulluk" olduğunu belirtmeme rağmen yayın sırasında bu bölümün tamamen atlanarak, yalnızca "eşcinsellik" iddialarına delil olarak sunuluşu yönündeki vurgumun öne çıkarılışı konunun tarihsel gerçeklere uygun olarak açıklanması gerektiği yönündeki kişisel çabalarımın çok uzağına düşmektedir.

2. Benzer bir sapma "Tapınak Şövalyeleri" Tarikatının yeniden örgütlendiği yönündeki saptamalarımın öne çıkarılması noktasında da bulunmaktadır. Fransa'nın Provence kentindeki yeraltı şehirleri ve Tarikatın yakıldıktan sonra yeniden örgütlendikleri şeklinde yayınlanan vurgularım, "söyleşi" sırasında hurafe ve tarikata eklemlenmiş "kurgusal" tarih anlayışının örneklerini betimlemek amacıyla eğildiğim noktalardan seçilmiştir. Tapınak Şövalyeleri, 1307 yılında başlayan tutuklamaları takiben Papa V. Clemens'in 1312 yılındaki Vox in Exelso bildirisi ile lağvedilmiştir. Papalık bildirisi, Tapınak Şövalyelerine yöneltilen suçlamaların "gerçek olup olmadığı" noktasında hiçbir şey söylememekte; Tarikatın ortadan kaldırılma gerekçesini ise, "bir daha aklanması mümkün olmayacak şekilde kirlenmiş" olmak şeklinde açıklamaktadır. Papa sonsuza dek bozulması imkansız bir emirle, bundan böyle kendisini Tapınak Şövalyesi olarak tanımlayan ve kırmızı haç ile süslenmiş beyaz harmani kıyafetini giyen herhangi bir kimseyi "daimi aforoz" cezasıyla tehtit etmiştir.

3.1314 yılında Tarikatın Büyük Üstadı ve birkaç düzey yöneticinin "sapkınlığa geriye dönmek suçundan" ateşe atılmasının ardından Tapınak Şövalyeleri Tarikatı tarih sahnesinden çekilmiştir. Tarihsel olarak Tarikatın üyelerinin herbirinin akıbeti bilinmektedir. Kimi üyeler sivil hayata adapte olmaya çalışmış ama başaramamıştır. Ancak Tarikat Üyelerin genel çoğunluğu, başka askeri ya da dini tarikatlere girmeye mecbur edilmiş, Papalıktan kendilerine bağlanan küçük bir günlük gelirle hayatlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Dolayısıyla Tarikatın tüm üyelerinin hazin sonu, tarihsel belgelerde mevcutken, "yeniden ortaya çıkan", Masonluk ya da İllüminati gibi "şeytani(!) örgütleri yaratan bir tarikat imgesi hayal ürünüdür. Tapınak Şövalyelerinin herhangi bir örgüte dönüştüğüne dair tarihsel en ufak bir kanıt bulunmamaktadır.

4. Programa konuk olarak katılan Hakan Yılmaz Çebi'nin Tapınak Şövalyelerinin, III. Haçlı Seferi Sırasında İngiltere Kralı ile gelerek Kıbrıs'ı "gizli üs" olarak kullandığı iddiası tarihsel olarak yanlışlıklar içermektedir.  İngiltere Kralı Richard'ın adanın Bizanslı Valisi Komnenos ile, Kutsal Topraklara varmadan önce, savaştığı ve adayı ele geçirdiği, Tapınak Şövalyeleri Büyük Üstadı Sable'li Robert'in de adayı İngiltere Kralından satın aldığı doğru olmakla birlikte tarikat, 5 Nisan 1192 tarihinde, adadaki huzursuzluklarla başa çıkamayacağı gerekçesiyle Kıbrıs'ı terketme kararı almıştır. Richard adayı Tapınakçılar'dan alır almaz da eski Kudüs Kralı Guy de Lusignon'a satma kararı almıştır. Tapınak Şövalyeleri Akka'nın düşüşünün ardından değerli tarikat belgeleriyle birlikte Kıbrıs'a kaçmış, buradaki Tarikat varlığı Osmanlı'nın Kıbrıs fethiyle birlikte ortadan kalkmıştır.

5. Yayınınızda Tapınak Şövalyeleri tarikatı üyelerinin %95'inin yakıldığı iddiası yer almakta, %5'inin de kaçarak kurtulduğu ifadesine yer verilmektedir. Bu ifade tamamen yanlıştır. Paris'te Papalık Komisyonunun Tarikat hakkındaki sorgulaması devam ederken, 11 Mayis 1310 tarihinde Fransa'nın Sens bölgesinden 54 Tapınakçı'nın, yeniden sapkınlığa dönmek suçundan yakıldığı bilinmektedir. Sonraki dönem infazları ve tarikat liderlerini de bu sürece dahil ettiğimizde, infaz edilen Tarikat üyesi sayısı 70 civarındadır.  Tüm dünyadaki Tarikat üyesi sayısının 5 ile 7 bin olduğu düşünülürse, infaz edilen tarikat üyesi sayısı bir hayli azdır. Kaçma olayı ise neredeyse istisnaidir. Tutuklamalardan kaçma, resmi kayıtlara göre yalnıza 25 'tir ve bunlar da farklı ülkelerde yargılamalara dahil olmuştur.

6. Tapınak Şövalyeleri Tarikatı, benzer oluşumlar gibi, Batı Üniversitelerinde "Haçlı Seferleri Kürsüsüne" bağlı olarak "Hıristiyan Askeri Tarikatleri" başlığında lisans düzeyinde okutulmaktadır. Ancak bizim ülkemizde bu tip bir bilimsel eğitim olanağı bulunmamakta, bu boşluktan hareketle çok sayıda uydurma, kurgu, spekülasyon ya da bizlerin "çarpık" olarak nitelendirdiği tarih anlayışı kamusal düzeyde ilgi görmektedir. Ancak tarihin bu yanlış yorumu, uzun vadede başta kitlesel bir "hayali dünya yöneticileri" imgesi olmak üzere tehlikelere gebedir. Tapınak Şövalyeleri tarikatının, ne Masonluk, ne İllüminati gibi örgütlerle, doğrudan, kanıtlanabilir, dolayısıyla pozitif tarih bilimince muteber bir ilişkisi bulunmaktadır. Tarikat yalnızca Haçlı Seferleri Tarihinin konusudur. Bunun dışında söylenecek sözlerin pozitif tarih disiplini içinde bir yeri yoktur.

Kamuoyuna sunarım..
Göktuğ Halis
yazar.